DİSK SUÇÜSTÜ YAKALANMIŞ VE SINIFTA KALMIŞTIR!
HAMZA YASA: YAZI-YORUM
DİSK’in son dönemde Kırklareli ve İzmir’de yürüttüğü toplu iş sözleşmesi süreçleri, yalnızca yerel emek mücadelesinin değil, Türkiye’de sendikacılığın içinde bulunduğu yapısal sorunların da aynasıdır. Aynı konfederasyonun iki ayrı kentte sergilediği tavır, yüzeyde çelişkili gibi görünse de, aslında derin bir gerçeğe işaret ediyor: 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 10. maddesi, sadece sendika içi demokrasiye değil, sahadaki sendikal tutuma da doğrudan yön vermektedir.
İKİ KENT, İKİ TAVIR, TEK SORUN: SENDİKALARIN ÜZERİNDEKİ 10. MADDE GÖLGESİ
Kırklareli Belediyesi ile yapılan toplu iş sözleşmesinde sendikanın neredeyse tamamen sessiz kaldığı, zam oranlarının belirsizliğe gömüldüğü, hatta belediye meclisinde “sıfır zam” imzalandığına dair eleştirilerin yükseldiği bir süreç yaşandı. Öte yanda İzmir’de, DİSK’e bağlı işçiler, “eşit işe eşit ücret” talebiyle grev yaptı, meydanları doldurdu, siyasi baskılarla örülmüş havayı delmeye çalıştı.
-Peki nasıl olur da aynı sendika, iki ayrı kentte bu kadar farklı refleksler gösterir?
-Nasıl oldu da Sendikacılar İçin Taban Değil, İktidar Önemli Hale Geldi?
Bu soruların cevabı, doğrudan sendikalar kanunun 10.'nuncu Maddesinde yer alıyor. Söz konusu maddeyle, sendika yöneticileri “tabii delege” ilan ediliyor; yani seçimle değil, statüyle yerlerini koruyorlar. Bu durum, yöneticileri tabandan koparıyor, sahadan uzaklaştırıyor. Artık sendika yöneticileri için esas olan şey, taban değil; koltuklarını koruyabilecekleri siyasal denge.
İşte bu nedenle İzmir’de CHP’li bir belediye hedefe konularak “sert” bir sendikal refleks sergileniyor. Çünkü merkezi iktidarın dolaylı baskısı burada kendine bir alan açıyor. Muhalefet belediyelerine karşı kamuoyunu şekillendirme stratejisinde, sendikalar adeta aracı hale geliyor. Bu, sadece bir işçi hakkı meselesi değil; bir siyasi denge oyunudur.
Kırklareli’nde ise böyle bir siyasal ihtiyaç yok. Dolayısıyla sendika orada mücadele değil, sessizlik içinde süreci geçiriyor.
DİSK suçüstü yakalanmış ve Sınıfta Kalmıştır!
Tarihsel olarak işçi mücadelesinin en kararlı örgütlerinden biri olan DİSK’in bugün geldiği nokta, ne yazık ki bu demokratik zafiyetin sonucu olarak “sınıfta kalmış” bir görüntü sergiliyor. Evet, İzmir’de sahaya inilmiştir ama bu irade, tüm kentlerde, tüm belediyelerde, tüm işçiler için ortak bir çizgiye dönüşmemiştir. Bir yerde mücadele var, diğerinde suskunluk varsa; bunun nedeni yöneticilerin kişisel tercihinden çok, sistemin onları hangi tavra zorladığıdır.
Ne Yapmalı?
Bu ikili durumu ortadan kaldırmanın tek yolu, sendikal demokrasinin yeniden inşa edilmesidir. Bunun için:
-6356 sayılı yasanın 10. maddesi düzenlenmeli ve tabi delegelik kaldırılmalı,
-Tüm sendika yöneticileri seçimle göreve gelmeli,
-Taban, yeniden karar alma süreçlerinin öznesi haline getirilmelidir.
Sendikalar, iktidarın sopası veya muhalefetin denge aracı değil; işçinin iradesinin örgütlü gücü olmalıdır. Aksi hâlde her yeni toplu sözleşme dönemi, aynı tabloyu tekrar tekrar önümüze getirecektir: İki farklı kent, iki farklı tavır, karşımızda sınıfta kalan sendikal yapı.